Üç gündür, Saddam üzerine sohbet ediyoruz.. Bu, Saddam’ın emperyalistler eliyle ‘trajik’ bir şekilde öldürülmesi dolayısiyle değil sadece.. Irak, arab dünyasının Mısır, Filistin-Lübnan ve Suriye gibi kilit isimlerinden olması hasebiyle de.. Ortadoğu problemleriyle ilgilenenlerin, Irak’ın yakın tarihini bilmeden, bölge mes’elelerini anlamakta zorlanacakları unutulmamalıdır..
Dün, Saddam’ın yetiştiği ailevî, sosyal ve tarihî atmosferin onun karakterindeki yansımalarından, 1968’de, (dayısı) Hasan el’Bekr’in yaptığı darbe ile, Saddam’ın Irak’ın görünüşte 2., fiiliyatta ise, 1. no.lu ismi haline geldiği üzerinde durmuştuk..
O kadar ki, sadece içerde değil, uluslararası arenada bile, Irak’da, ‘El’Bekr’den çok Saddam’ın sözsahibi olduğu biliniyordu.. Nitekim, İran ve Irak arasında yıllarca süren soğuk ilişkilerden sonra, 1975’de imzalanan Cezayir Andlaşması’nı İran adına Şah Pehlevî imzalarken; karşısında ise, Irak adına ise, şeklen 2. no.lu kişi konumundaki Saddam yer alıyordu.. Ve, o zamana kadar, Irak’ı zaafa uğratmak için Molla Mustafa Barzanî’nin Kuzey Irak’da Irak rejimine karşı verdiği mücadeleye destek veren Şah, artık bu desteğini geri çekiyor; kısaca Barzanî’yi satıyordu; (Barzânî tarafdarlarının İran’a geçmesine izin vermek gibi bir ‘lûtuf’(!)ta bulunarak..)
‘Cezayir Andlaşması’ ile Saddam, Irak’ı güç durumdan kurtarmış oluyordu..
İran’da 1979 başında Şah’ın devrilmesi ve ordusunun ve şehinşahlık rejiminin bütün resmî ve sosyal kurumlarının darmadağın olduğu (ve bugünlerde 28. yıldönümü kutlanmakta olan) büyük İslam İnkılabı Hareketi’nden sonra ise; Saddam, o inkılab ile, Ortadoğu siyasetinde büyük darbe yiyen Amerikan emperyalizminin ve siyonist odakların, dâhilî ve hâricî bütün şeytanî güçlerin de desteğini arkasında hissederek, körpe İran İslam Cumhûriyeti rejimine saldırmak planları yapmaya başladığında, önce, rahatsızlığı gerekçesiyle ‘Hasan el’Bekr’i kenara çekti ve direkt ‘Irak Devlet Başkanlığı’ makamına da oturdu..
22 Eylûl 1980 günü ise, televizyon ekranlarında, bir kağıd tomarını yırtıp ayakları altına atarken görülüyordu Saddam.. ‘Bu, ‘Cezayir Andlaşması’dır ve bunu parçalayıp ayağımın altına alıyorum. Artık geçerli değildir.. O zaman çok güç şartlar altındaydık.. O durumumuzu hasımlarımıza hissettirmeden bu andlaşmayı imzalayıp durumu kurtarmıştık, ama, bugün artık güçlüyüz..’ diyor ve gün ortasında, başta Tahran- Mehrabâd Havaalanı ve Abadan’daki, dünyanın en büyük petrol rafinerileri olmak üzere, İran’ın en önemli merkezlerine ve sanayi tesislerine, limanlarına, şehirlerine hava bombardımanlarıyla saldırıyor ve (o sırada Fransa Başbakanı olan J. Chirac’a söylediği şekliyle, ‘yıldırım savaşı’yla, işi, 7 günde bitireceğini ve İran rejimini sahneden sileceğini sanıyordu), ama, savaş 8 yıl sürecek ve iki taraftan 1 milyon insanın hayattan safdışı olmasına vesile olan bir korkunç savaşı başlatıyordu..
Ama, evdeki hesab çarşıdakine uymayacak ve Şah’ı ve rejimini bertaraf ederek İran İslam Cumhûriyeti’ni kurmuş olan müslüman İran halkı ve İmam Khomeynî’nin güçlü liderliğinde, bu ‘yıldırım savaşı’nı, uzun solukluluk isteyen bir ‘yıpratma savaşı’na döndürecekti.. Hurremşehr, Susengerd, Bûstan, Huveyze, Kars-ı Şirin, Mehran gibi şehirlerin her birisi işgal altına düşmüş, milyonlarca insan evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmış ve en tasavvur edilemez ve şenî’, ahlâksız cinayetler işlenmişti.. Kezâ, ‘Tahran, Isfehan, Şiraz, Tebrîz, Urûmiye, Hemedan, Abâdan, Dezful, Qum, Kaşân, Kirmanşah, Ahvâz, Bûşehr, vs.’ şehirleri ve sivil hedefler ağır bombardımanlar altında ezilmiş, onbinlerce sivil insanı yıkıntılar altında yutan, ‘şehirler savaşı’ diye meşhur savaş cinayetkârlık, dünyanın gözü önünde sürdürülmüş ve gerekli olan silahları Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere ve diğer bütün şeytanî güçler; para yardımını da petro-dolar zengini arab rejimleri temin etmişti.
Kendisini, İran’ın, Hz. Ömer zamanında fethini sağlayan ‘Qadîsiye Savaşı’nı îmâ’en, ‘Serdâr-ı Qadîsiye’ olarak zikrettiren Saddam, İran‘ın Müslüman halkı için ise, Irak şehirlerinin ana caddelerinin duvarlarını, ‘Mecûsî- ateşperest çocuklarını yok edeceğiz..’ gibi sloganlarla donatmıştı.. İİC ise, Irak halkını değil, sadece Saddam ‘ı ve Baas ideolojisini hedef almaktaydı.. Ama, onca korkunç cinayetlerine rağmen, Saddam bir türlü netice alamıyordu.. Nihayet, İran yolcu uçaklarının bile Amerika tarafından vurulması ve Saddam’ın nefesinin iyice bittiği bir sırada Amerika’nın Saddam’ın yanında fiilen savaşa girmesi ve BM. Güvenlik Konseyi’nin ağır baskıları sonunda, o savaş, 8 yıl sonra, ‘ateş-kes’le durdurulabildi..
Ancak, halkına o savaştan hiç biri şey kazandıramamış olan Saddam, bu kez de o savaşa sırasında kendisine 100 milyar dolardan fazla yardım yapmış olan Kuveyt Emirliği’ni işgal ve bu ülkeciği, Irak’a 19. eyalet olarak ilhak ettiğini, kattığını açıklayıverdi.. Irak halkını böylece tatmin etmek istiyordu. Saddam, ömrü hep böyle, ‘vur-kır-öldür’ gibi, kaba kuvvet ve güç gösterileri içinde geçmiş birisiydi.. Ve nihayet, ‘su testisi su yolunda kırıldı..’
Şimdi bazıları, İran ve Irak’da halkın, Saddam’ın îdâmından memnuniyet duyduğuna dair haberlerden şaşkınlığa düşüyor.. Halbuki, bu şaşıranlar, İran halkından ayrı olarak, Irak halkının yüzde 80’ini oluşturan ‘şiî arablar, sünnî kürdler ve şiî/ sünnî türkmenler ‘ ezilirken, şimdi sevinenlerin o acılarına bir ‘vah vahh’lık kadar bir ilginin bile esirgendiğini unutmamalıdırlar..
USA emperyalizmi, Saddam’a işlettirdiği bütün o cinayetlerdeki azmettiriciliğinin ortaya çıkmaması ve onun îdamının adetâ bir şiî/ sünnî güç yarışı haline getirilmesi için, yeni şeytanlıkları da tezgahladı. Nitekim, o korkunç İran- Irak Savaşı’nın ve Halebçe Katliâmı’nın ve daha sonra da 1991’lerde Kuzey Irak’daki sünnî kürdlerden 180 bine yakın ve Güney Irak’daki bataklıklara kaçmaya mecbur ettiği yüzbinlerce şiî müslümanın ‘imha’ edilmesindeki suçunu gizlemek için; Saddam’a, sadece Duceyl Katliâmı’nda 150 kadar şiî müslümanı öldürtmesinin karşılığı olarak idâm hükmü verdirterek, kendi sorumluluğunun üzerini de örtmeye çalışmıştır..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|