İngiltere ve İsrail'in istihbarat örgütlerinin CIA ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir operasyon, bu "şeytan üçlüsü"nün kirli yüzünü bir kez daha ortaya çıkarttı. Olay tam da BM'de İran temsilcisi Ahmed Sadıgi ile İsrail dışişleri bakanı Şalom arasındaki söz düellosunun sürdüğü zamana denk geldi.
Şalom, ülkesinin Ortadoğu'da nükleer silah bulunduran tek ülke olduğunu ve 200 civarındaki bu nükleer başlıkların BM denetimi dışında tutulduğunu gizlerken, "BM'nin ilgili birimlerine sesleniyorum: 'Şer rejimini' nükleer silah edinmeden durdurun. Tüm dünyanın istikrar ve güvenliği tehlikededir. Güvenlik Konseyi'nin hemen harekete geçmesi zorunludur. Uluslararası toplum İran'a karşı bir araya gelerek, İran'ın nükleer teknoloji sahibi olmasını önlemelidir" dedi. Şalom ayrıca, "İnsanlığın kaderini Tahran'daki zalimlerin eline teslim etmemeliyiz" diye konuştu. İranlı elçi Sadıgi ise, BM Genel Kurulu'nda Şalom'un suçlamalarına cevap verdi. Sadıgi, "İsrail devletinin, savaş suçu ve insanlığa karşı farklı suçlar işleyen zanlılarca yönetilen, meşruiyetten yoksun ve karanlık tarihe sahip siyonist bir rejim olduğunu" söyledi. İşte Basra'daki olaylar da tam bu günlerde meydana geldi. Basra'da ABD, İsrail ve İngiltere'nin yürüttüğü etnik çatışma oyunları, geçtiğimiz gün yaşanan sürpriz bir gelişme ile günyüzüne çıkmış ve Basra kan gölüne dönmüştü. Olay, basında Şii-Sünni çatışması şeklinde takdim edilmişti. Güya Laden tek bir Şii hayatta kalana kadar savaşlarını sürdürme yemini etmişti.. Gerçek kısa sürede anlaşıldı. Cübbeli ve sakallı olarak Müslümanların arasına karışan iki İngiliz komandosunun, intihar saldırısı süsü vererek Şiilere ait kutsal bir mekâna saldırmayı planladıkları sanılıyor.. Yakalanacaklarını anlayınca askerlere ateş açıp iki Irak askerini öldürmüş, ardından da kaçarken yakalanmışlardı. İngiliz askerleri ise, yakalanan ajan askerlerini kurtarmak için bir operasyon düzenlemiş ve ajanların tutuklu bulundukları hapishaneye tank ve kariyerlerle saldırıp adamlarını kaçırmışlardı..
Kirli ve karanlık olay böylece ortaya çıktı.. Bir sarık, bir sakal ve bir cübbe.. Arap kılığındaki İngiliz ajan provokatörlerin yakalanmasının ardından gelişen olaylar, halkın İngiliz ve diğer işgal güçlerine karşı protestolarına sebep oldu. Şii-Sünni çatışması şeklinde takdim edilen olayların arkasında bir provokasyon olduğu biliniyordu, ama yine de olaylar durdurulamıyordu. Bu olaydan sonra Şii ve Sünni bölgelerindeki tepkinin işgalcilere karşı giderek çığ gibi büyüdüğü belirtiliyor. Bu olay son derece öğretici ve açıklayıcı olurken; Şii-Sünni ihtilafını gündeme getirenler, MOSSAD, MI5 ya da CIA ajanı, en azından onlar tarafından kullanılan bir piyon olarak görülmeye başlandı.
Iraklılar artık mezhepsel bir çatışmayı körükleyen intihar eylemlerinin arkasında ABD'nin olduğuna inanıyor. Irak'ta son haftalarda Şiilere karşı girişilen intihar eylemleri hakkında İngiliz The Independent gazetesinin Irak muhabiri Patrick Cocburn'a göre Iraklıların genel kanısı şu: "Şii ve Sünnileri birbirine düşürmek isteyen intihar eylemlerinin arkasında, Irak'ta bir iç savaş çıkarmak isteyen ABD var."
Aslında biz Türkiye'de de daha önce buna benzer olaylar yaşadık.. Sivas, Başbağlar, Maraş ya da Çorum olayları.. Hatta Menemen vakası, Susurluk, faili meçhul birçok cinayet.. Ersever olayı, Mumcu cinayeti gibi birçok olay, benzer özellikler göstermektedir. Bundan sonra olacak olaylar konusunda da hepimizin dikkatli olması gerek. Maksatları belli. Bizi bize kırdırmak istiyorlar.. "İrtica" yaygaracıları bu komploya alet oluyorlar. Alevi ve Sünnileri karşı karşıya getirmek isteyenler de, bilerek ya da bilmeyerek aynı karanlık ve kirli oyunun bir parçası.
Ciddi bir cahilleştirme gerçekleştirmek ve karşıt grupları düşman kardeşler haline getirmek isteyenlerin tahrikleri ile karşı karşıya bulunuyoruz. Her genç, Ata Türk olsun istiyorlar.. Alkol ve uyuşturucu serbest, din yasak. Tarihine ve geleneğe düşman, en azından yabancı bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Okullarda sağ-sol bitti. İdealizm de. Okulla topluma faydalı insan değil, fuhuş sektörüne, mafyaya, piyasaya, sömürüye hazır, kişiliksiz, cahil, korkak, saldırgan insanlar yetiştiriliyor.. Lise talebesi haber izlemiyor.. Sezer'in cumhurbaşkanı olmadan önce ne iş yaptığından bile habersiz.. Maç seyrediyor, 2. kişiliğine bürünüp gece yarılarına kadar cihad değil chat yapıyor.. Sanal bir dünyada sanal bir kişilikle sanal bir yaşam sürüyor.. Asosyal, agresif, anne-babaya saygısı ve topluma karşı sorumluluğu olmayan, kısa yoldan köşe olmak isteyen bir nesil yetişiyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde 20 milyon aç gözlü canavarcık sokaklara salınacak.. Mafyanın ve terör örgütlerinin, fuhuş sektörünün kolayca alıp satacağı cinsten insanlarla yüz yüze geleceğiz.. Bu insanlara bir kimlik, bir kişilik kazandıramazsanız, tarih bilinci yoksa, gelenek onların davranışları için bir referans oluşturmuyorsa, dinden soyutlanmış bu insanlarla nereye kadar gidebilirsiniz ki?
Kanadalı, Amerikalı, İngiliz, Siyonist medya patronlarının Türk basınına özel bir ilgi göstermesinin sebebi daha iyi anlaşılıyor şimdi. Böyle bir ortamda Vakit'in önemi daha da artıyor. Aman doğru haberden ayrılmayın. Fâsıkların verdikleri haberlere kanmayın. Malum medyayı reklamları ile besleyen firmaların ürünlerinden uzak durun.
Bu konuda size hizmet sunmaya çalışan, Mazlumder, Hukukçular Derneği, İHH, Tüketiciler Derneği, Özgürder, Akder, Önder, GİMDES gibi kuruluşlardan ilginizi esirgemeyin, maddi yardımda bulunun.. Hac ve Umre adayları, kendilerinden haksız bir şekilde alınan yüzlerce dolara karşı seslerini çıkartmazken, onların haklarını savunan bu insanlar için 10 YTL bir bağışta bulunmayı akledemiyorlarsa yazıklar olsun. Selâm ve dua ile...
Vakit Gazetesi 24 Eylül 2005
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|